Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Taha Kılınç: Bir 'Deli`nin Hikâyesi

Onun hikâyesi, şöhret ya da zenginliği hedef edinmeden, ‘karınca gibi’ çalışıldığında, tek başına bir adamın neler başarabileceğinin de ibretlik hikâyesi aynı zamanda.



Sık sık uÄŸradığı Bâyezid Sahaflar Çarşısı’ndaydı yine. Kitaba olan düÅŸkünlüÄŸünü bilenler, bu ziyaretleri rutin gezintiler zannediyordu. Ama onun derdi baÅŸkaydı. Bir kitap vardı aklında. Hep sözü edilen, ama yazıldığı tarihten bu yana, uzun Osmanlı asırları boyunca kimsenin kütüphanelerde görmediÄŸi, dokunmadığı, ulaÅŸmadığı bir eser: Türk dilinin ilk büyük sözlüÄŸü Dîvân-ı Lügati’t-Türk. KaÅŸgarlı Mahmud’un kaleme aldığı, ünlü ama ‘kayıp’ kitap.
 
Evladını yitirmiÅŸ bir annenin umudu ve hasretiyle, iÅŸte onu arıyordu yıllardır. Sahafların en kulağı delik ve eli uzun esnafı Burhan Efendi’nin dükkânına, o gün de yine aynı düÅŸünceyle girmiÅŸti. Hep sorduÄŸu ‘’Yeni bir ÅŸey var mı?’’ sorusu, aslında ‘’Divân-ı Lügati’t Türk geldi mi?’’ demekti. Selam verdi, sonra aynı soruyu yine tekrarladı.
 
Burhan Efendi’ye aÅŸina olmadığı, ismini de duymadığı, kalınca bir kitap gelmiÅŸti. Onu anlattı: "Bir kitap var. Ama epey pahalı. Dul bir paÅŸa hanımına, kocasından kalmış. Rahmetli paÅŸa, ‘Çok sıkışırsan, 30 liraya satarsın, daha düÅŸük fiyata verme.’ demiÅŸ. Maarif Nazırı Emrullah Efendi’ye götürdüm. 10 liradan fazla veremeyeceklerini söylediler. Bir de siz bakın isterseniz…"
 
Burhan Efendi, tezgâhın altından sözünü ettiÄŸi kitabı çıkarınca, soru sahibinin kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Ä°ÅŸte, yıllardır peÅŸinden koÅŸtuÄŸu kitap, sonunda gözlerinin önündeydi. Çok fazla heyecan emaresi gösterirse dükkân sahibinin fiyatı fahiÅŸ ÅŸekilde artıracağından korktu. Kendini kontrol etmeye çalışarak, ‘’Madem iÅŸin ucunda dul bir hanıma yardım etmek var, istediÄŸi fiyata alıyorum bunu.’’ dedi.
 
Ceplerini yokladı. Sadece 10 lira çıkıyordu. Ama para getirmek için eve de gidemezdi, çünkü kitabın satılması tehlikesi vardı. Dükkândaki iskemlelerden birine çökerek, kapının önünden cebi paralı bir dostunun geçmesi için dua etmeye baÅŸladı. Yarım saat kadar sonra, Dârulfünûn muallimlerinden Fâik ReÅŸad Bey göründü. Hemen onun cebindeki parayı alarak, kitabın ücretini tamamladı. KoÅŸar adımlarla dükkândan çıktı.
 
Dünyada bulunan tek nüshası, ÅŸimdi Ä°stanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde muhafaza edilen Dîvân-ı Lügati’t-Türk’ün keÅŸif öyküsü böyle. KeÅŸfi yapan kiÅŸi de, aynı zamanda bütün kitaplarını milletine armaÄŸan ettiÄŸi için, kurduÄŸu kütüphaneye ‘millet’ adını veren Ali Emîrî Efendi.
 
Hikâyeyi en başından alalım:
 
Ali Emîrî Efendi, eÄŸitimli ve dindar bir ailenin oÄŸlu olarak 1875’de Diyarbekir’de dünyaya geldi. Åžirvan kaymakamı olarak görev yapan dayısının yanında kuvvetli bir eÄŸitim aldıktan sonra, gençliÄŸinde ÅŸiirle ilgilendi. Arapça ve Farsçayı anadili seviyesinde tahsil etti, klasik eserleri okumaya ve araÅŸtırmaya yöneldi.
 
1916’da emekli oluncaya kadar defterdar olarak Anadolu’nun çeÅŸitli illerinde, Suriye’de ve Yemen’de görev yaptı. Yemen’e, sahip olduÄŸu iki ciltlik bir kitabın diÄŸer cildinin oradaki bir aÅŸiret reisinde bulunduÄŸunu duyması üzerine tayin istediÄŸi rivayet edilir.
 
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Yemen’de bulunan Ali Emîrî, bölgenin en önemli el yazmalarının, tarih ve biyografi kitaplarının yer aldığı çok kıymetli bir koleksiyonu da beraberinde Ä°stanbul’a getirdi. Günümüzde, Yemen tarihiyle ilgili en temel kaynaklar, bu nedenle hâlâ Millet Kütüphanesi’ndedir.
 
17 Nisan 1916’da kurduÄŸu ve milletine adadığı kütüphanesinde, 23 Ocak 1924’teki vefatına kadar müdürlük yapan Ali Emîrî, sadece paha biçilmez kitap koleksiyonuyla deÄŸil, yaÅŸadığı dönemde kaleme aldığı makale ve kitaplarıyla da ün kazandı. Ancak bugün, bu önemli kültür adamının yeterince tanındığını, hele hele sıklıkla önünden geçip gittiÄŸimiz kütüphanesinin kıymetinin bilindiÄŸini söylemek maalesef çok güç.
 
BaÅŸlıkta ‘deli’ dedim Ali Emîrî Efendi için. Elbette, evladı gibi dert edindiÄŸi, bu uÄŸurda evlenmediÄŸi ve bir ömür peÅŸinde koÅŸtuÄŸu kitaplarına baÄŸlılığı nedeniyle, bir övgü ifadesi bu. Onun hikâyesi, ÅŸöhret ya da zenginliÄŸi hedef edinmeden, ‘karınca gibi’ çalışıldığında, tek başına bir adamın neler baÅŸarabileceÄŸinin de ibretlik hikâyesi aynı zamanda.
 
KAYNAK: GENÇ DERGÄ°

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.